5 Kasım 2011 Cumartesi

//..Bir karanlık var gecede fark ettiniz mi?.. Oysa gökkuşağı habercisi değil miydi Havva'nın ayrılıklarının.. Ya da Leyla mı estirmişti rüzgarını, yeşermesi gereken tohumların saçlarında kavuşan filizleri ile.. Belki de Aslı'dır basamaklarını tırmandığımız dağdaki fırtınanın as(ı)lı.. Peki ya her zaman bir dişi midir kancasını demire takan, yüreğini prangalayan erkeğinin?.. Akşamın ulaklığını yapan her damla Züleyha'nın gözyaşı olsaydı, hayal-i aleminde yaşadığın meşk ile o tene dokunmak ateş kadar yakıcı mı olurdu yoksa sadece masumiyetin timsali olan sevdaya mı refakat ederdi bir yürek..//

21 Ekim 2011 Cuma

YAR'dan Adam..





Kış ortası..

Ellerimiz buzlaşana kadar kardan adam yaptığımız,
Yahut yapmaya niyetlendiğimiz halde cesaret bulamadığımız günlerdendi..
Tarih olarak hatırlamam lazım ise düşünmek icabet eder;
Aylardan Ocak,
Ama Şubat da denebilir hani.
Öyle sonuna denk gelmişsin ki, sanki her şeyi özetler gibi
Bir sonu başlangıç, başlangıcı ise aslında bir sona dönüştürmek ister gibi..
Ayın 31’i..
Ben uzak memleketten, sen ise gurbet elden gelmişsin bu şehre o günlerde
Şehr-i İstanbul’a..

3 rakamını sevdiğinden midir bilmem ama
vuslatı bekleyişimiz bile 3 ayı geçikti..
tıpkı el ele vereceğimize 3 eylülde karar verişimiz gibi..

ya da tam da bahsettiğim gibi sonları seviyor olmalısın sen;
3üncü ayın sonuna yaklaşılan ayrılık vakti
Ve dönüş için beklenilen Ocak sonu deliliği..

Sahi ya ilk kez mi aramıştın beni o gün yoksa aradığın yüreğim miydi?
Sesini duymaya korkar olan duyularım, her zamanki gibi nazikti
Ve yavaşça reddetti sesini..
Oysa duyulsaydı sevgilinin nefesi
Kardan adam eriyecek, yardan adam bir kez daha sineye girecekti..

Hani bir de evime kadar gelişin;
Hatta evimi yanlış öğrenip karşı apartmanın penceresinde göz gezdirişin,
Hatta kımıldyan perdenin arkasında beni bekleyişin..

Oysa ne çok istemiştim ellerine sarılıp yüreğine dokunmayı,
Perdeyi aralayıp sana kavuşmayı..

Şimdi bir düşündüm de neden yazıyorum bunları ?;
Yine gördüm de beni beklediğin köşeyi;
Ocağın sonu, ayrılığın hüznü, yaşanmışlıkların hatırası ve bir de dönüşünün neşesi..

Ve seni aylar sonrasında gördüğüm o yeri,

Her nefes almaya çıkışımda nefesim olmadan görmeyi

İstemiyorum artık kışın gelmesini, Ocağın bitişini..



 Hanife Şişen
2011.

5 Haziran 2011 Pazar

Yıldızlar ne zaman ölür?







29 Ağustos’tan beri  hiç yıldız göremez oldu gözlerim..
Nedendir bilinmez lakin tam da o gün bir yıldız kaymıştı ya hani
Hatta sen bir dilek dilemiştin;
Beni istemiştin..
Belki de daha o anda belliydi birbirimizi semada arayacak oluşumuz
Belki de bir kanıtı idi başlamaması gereken bir hikayeye başrol oyuncusu oluşumuz..

Rüzgar yavaştan eserken, kısacık saçlarını dalgalandırıyor olmalı o gün;
Sen terasta arkadaşlarınla laflarken
Belki de hiç dinlemiyordun sevda öykülerini
Çünkü asıl öykü senin içinde yer alıyordu..
Gökyüzüyle yudumluyordunuz kahvelerinizi belki
Belki de falında çıkmıştım tıpkı benim iskambilim gibi..
Sahi ya falcılara o kadar çok inanırdık ki
Yahut bir papatyaya
Sevmiyor çıksa bile başka bir tanesini şahit tutardık cinayetimize

Papatya demişken
Hani senin saçıma taktığın kadar güzeli olamadı ki hiçbiri..
Çünkü üstünde vardır o güzel ellerinin izleri
Ellerin ki saçlarıma dokunan tek etki
Ve gözlerin;
Alnımı secdeye koyduğumda beni O’na yaklaştıran en mucizevi
En sahipleyici şeylerindi..
Gözlerimden düş’e’meyen o damlalar var ya hani;
Hasret kaldı sana her biri
Oysa tek bir saniye görselerdi seni
Dizlerinin kabukları kalkacak şekilde düşeceklerdi..

29 Ağustos’tan beri çok şey değişti sevgili..
Mesela ben artık şiirlerimde söyler oldum bu kelimeyi
Ve daha nicesini
Kalmadı hiçbir sahibi
Belki de bendim böyle oluşunun tek faili
Ama gelecek nerden bilinebilirdi ki?

O kadar şey söylemek gerekir ki
Lakin boğazıma takılır hepsi
“keşkelerin ikimize” yazıldığı bir müziği
Ya da daha nicelerini
Tek başına mırıldatır oldu bana birileri

Kabirleri nerede bilmem ama beni dilediğin yıldızlar öldü;
Işığımız söndü..

Ama şunu bilmelisin ki;
Ben beklerim yine aynı hikayeye gebe olan yıldızların benim de terasıma gelişini..


 Hanife Şişen
6 Mayıs
2011

30 Mayıs 2011 Pazartesi

... ki ...

Desem ki sen benim için,
Hava kadar lazım,
Ekmek kadar mübarek,
Su gibi aziz bir şeysin;
Nimettensin, nimettensin!

//C.S.T.//

'duk..

Hem onsuz uyuyamıyordum, hem de çok yalnızdım. Ben ondan uzaklaştıkça, o da benden uzaklaşıyordu. Uzaklaştıkça ruhumuz üşüyor, üşüdükçe de örtünüyor, birbirimizden gizleniyorduk. Gizlendikçe daha bir yalnızlaşıyorduk...
 
//Cezmi Ersöz//

k/ADIN..

Kahkahaları vardır bu kadının, çın çın eder odaların duvarlarında. Sesi güzel olur kadının, biraz buğulu...
Arada bir pencereye yaslar başını,sokağa dalıp gider, bir şarkı söyler. Olgunluğuyla şaşırtır erkeği.
Bazen de öyle çocuk olur, öyle sağlam saçmalar ki,
yine, yine şaşırtır onu.Sıkmaz kadın,
bunaltmaz, yaşa yaşa bitmez.
//CAN YÜCEL//

çok aşık..

Ben insan değilmişim,
mutlu edemezmişim seni
Zamansız gidermişim, yarım bırakırmışım,
sonları hiç sevmezmişim
Ama ben çok, çok, çok aşığım sana...


(ne çok olmuş bu şarkıyı dinleyeli.. 10 ay kadar öncesi / 10 ay kadar ölünesi..)